Bombay'da yaşayan Hassan Haji, dedesinin işlettiği restoran sayesinde mutfakla çocuk yaşta tanışmış, bu ilgisini yeteneğiyle pekiştirmiştir. Şimdilerde genç bir adam olan Hassan, dedesinden kalan müesseseyi başarıyla işletirken beklenmedik bir trajedi nedeniyle Bombay'dan taşınmak durumunda kalır. Ailesiyle birlikte Fransa'nın bir kasabasına yerleşir ve işini burada devam ettirmek için hazırlıklara başlar, restoranını açar.
Böylece bu yeni restoranın sunduğu egzotik Hint mutfağı kısa sürede bölge halkının dikkatini çeker. Bu nedenle de bölgenin prestijli restoranı Le Saule Pleureur'de bir telaş başlar. Şef Madame Mallory, yeni rakibi Hassan'ın kendinden daha yetenekli olduğunu fark etmiştir ve bu durum, aralarında esaslı bir rekabetin doğmasına neden olur.
Film 2014 Amerika yapımı ve yapımcı koltuğunda Steven Spielberg ve Oprah Winfrey gibi oldukça ağır toplar var.Cast'i okuduğumda baya şaşırdım o yüzden. Epey güveniyorlar diye düşündüm filmi izleyene kadar..
Kitabı bilmiyorum ama senaryoda nedenleri sorgulanmayan bir saldırı sonrasında ülkeyi de terk etmek zorunda kalan bir hintli aileyle başlıyor film.Komedi ve dramla iyice yoğurulmuş yabancı bir ülkende her türlü aşağılama ,öteleme ve dışlanmadan sonra gelen bir başarı hikayesi de diyebiliriz.Sinemanın en çok sevdiği gibi yani..
Burnundan kıl aldırmayan asil kadın Madam Mallory’yi canlandıran Helen Mirren arada yüzünde oluşan tepkisizliği olsa da -sanırım botoxlardan kaynaklı-rolünün hakkını vermiş.Fransız aksanlı ingilizcesi ise filme ayrı bir hoşluk katmış.
Her filmde mutlaka olması gereken başroldeki erkek karakterin aşık olduğu ve güzel kız sendromunun aşılandığı şef aday-adayı Charlotte Le Bon’un sade oyunluğu ise fena değildi.
Muhafazakar baba rolündeki Om Puri ise sanki kendini oynuyormuş gibiydi.Rolüne çok bişi katmasına gerek yokmuşta sanki normalde de öyle biriymiş gibi hissettim izlerken.
Filmdeki olayların üzerinde döndüğü genç yeteneğimiz Manish Dayal ise çok kötüydü.Zorla oynatmışlar gibi ifadesiz ,donuk ve çömez bi görüntü çizdi gözümde..Kısacası vasattı..
Bunların dışında filmin ana temasının mutfak oluşu çok güzeldi.Yani fransız ve hint mutfağını bir arada görmek hatta araya yeni nesil füzyon mutfağının girmesi gayet hoştu..Eski evin restore edilip yenilenmesi düzenlenmesi ,tüm o karmaşa en sevdiğim sahnelerden oldu.Hintli babanın kendinden taviz vermeden geleneklerini yaşatma çabası aileyi bi arada tutma çabası güzeldi.Lakin müslüman bi aileyken sonlara doğru oğlum yapmış tabiki yiyeceğim edasıyla yan çizmesinden hoşlanmadım.
Neyse genel olarak bakıldığında izlenesi ama detaylara indiğimde reklamın dibine vurulmuş, fazlaca sansasyonel ve beklentilerimin altında kalmasıyla çokta sevemediğim bir film oldu The Hundred Foot Journey..
İzlendiğinde hoş vakit geçirten ama bittiğinde tekrar dönüp bakılası filmler arasına giremeyen bir yapım bence..
Keyifli Seyirler.. :)
Ramazan ayında yaptığım en büyük hata bu filmi izlemek olabilir ama yinede bakıcam çok ilgi çekici :))
YanıtlaSilİftardan yada sahurdan sonra izle bence, en azından yan etkileri minimum düzeye çekmiş olursun.. :D
Sil